30 Nisan 2015 Perşembe

Issız Ada Radyosu Arşivi (Nisan 2015)

CBDB - Joyfunk is Dead
Yıl: 2015 ABD
Tür: Alternative Rock, Funk
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "My Time"
The Crystal Caravan - The Crystal Caravan
Yıl: 2009 İsveç
Tür: Hard Rock, Blues Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Between the Mountain & the Spoon"
Boyhood OST
Yıl: 2014 ABD
Tür: Indie Rock, Pop Rock, Indie Pop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: Gotye - "Somebody That I Used To Know" (feat. Kimbra)
 
Yelawolf - Love Story
Yıl: 2015 ABD
Tür: Hip Hop, Rap Rock
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Outer Space"
Kate Havnevik - &i
Yıl: 2015 Norveç
Tür: Indie Pop, Art Pop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Micronation"
 
Aziza Mustafa Zadeh - Jazziza
Yıl: 1997 Azerbaycan
Tür: Jazz, Pop Jazz
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Black Orpheus"
Red Desert - Damned by Fate
Yıl: 2012 ABD
Tür: Stoner Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Older No Wiser"
 
- I Am [ ]
Yıl: 1995 ABD
Tür: Pop Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Strange World"
Dogz - To the Bone
Yıl: 2015 İsviçre
Tür: Blues Rock
 "F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "I'll Be There"
Cobalt Cranes - Days in the Sun
Yıl: 2014 ABD
Tür: Indie Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "In a Daze"
 
FM - Heroes and Villians
Yıl: 2015 İngiltere
Tür: Hard Rock, AOR
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Diggin' Up the Dirt"

Bon Jovi - Slippery When Wet
Yıl: 1986 ABD
Tür: Hard Rock, Pop Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "You Give Love a Bad Name"
 
Aerosmith - Pump
Yıl: 1989 ABD
Tür: Hard Rock, Pop Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Janie's Got a Gun"
 
Whitehorse - Leave No Bridge Unburned
Yıl: 2015 Kanada
Tür: Folk Pop
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "All Night Long"
 
Hughes de Courson - Mozart in Egypt
Yıl: 1997 Fransa / Malezya
Tür: Classical, Nubian Music, Arabic
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Lamma Bada Yatathenna / Symphony No. 40, K. 550"
Pearls - Pretend You're Mine
Yıl: 2015 Avustralya
Tür: Indie Pop, Indie Rock, New Wave
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Me and My Girl"
Lara Croft: Tomb Raider OST
Yıl: 2001 ABD
Tür: Breakbeat, Electronic
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: Fluke - "Absurd (Whitewash Edit)"
 
Von Hertzen Brothers - Stars Aligned
Yıl: 2011 Finlandiya
Tür: Progressive Rock, Alternative Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Gloria"
Anni B Sweet - Chasing Illusions
Yıl: 2015 İspanya
Tür: Indie Pop
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Beginner"
Ayyuka - Sömestr
Yıl: 2015 Türkiye
Tür: Progressive Rock, Anatolian Rock
 "F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: "Gabor"

27 Nisan 2015 Pazartesi

VA - Stairway To Heaven / Highway To Hell


"Bugünlerde bir albümün içine albümle ilgili tanıtıcı yazılar koymak biraz tuhaf kaçıyor. Ama bu albüm için birşeyler söylemenin önemli olduğunu hissediyorum. Öncelikle hiçkimse bu şarkıların 'önceden belirlenmiş' cover versiyonlarını yapmak için stüdyoya gelmedi ve hiçbir grup, farklı birşeyler yapmak ya da bir sonrakinden daha iyi çalmak için içeri girmedi. Her gruptan sadece uyuşturucu ve alkol sorunlarına değinen bir şarkıcı veya grup tarafından yazılmış, hep çalmak istedikleri birer şarkı seçmelerini, bunu yaparken eğlenmelerini istedik. Bu ruhla, her grup yoğun programlarından 1-2 gün ayırarak bunun gerçekleşmesini sağladı. Bu albüm 8 stüdyo kaydı coverdan, aynı zamanda 12-13 Ağustos 1989 yılında Moscow Music Peace Festivali kapanışındaki 'The Jam' adı verilen konser kayıtlarından oluşmakta. Projenin gerçekleşmesine katkıda bulunan bütün büyük müzisyenlere, şarkıcılara ve yapımcılara teşekkürlerimi sunarım. Bunun bir parçası olmaktan gurur duyuyorum."

Bu cümleler, 1949 - 1999 yılları arasında yaşamış Kanadalı müzisyen, ama daha çok yapımcı Bruce Fairbairn'e ait. Kendisi Blue Öyster Cult, Bon Jovi, Poison, INXSAerosmith, AC/DC, Scorpions, Van Halen, Chicago, The Cranberries, KISS, Yes diye uzayıp giden bir listeye dahil çok önemli albümlere para ve emek sarfetmiş önemli bir insandı. Slippery When Wet, Permanent Vacation, Pump, To The Faithful Departed gibi satın aldığım ve kaç kez dinlediğimi hatırlamadığım kasetlerin bookletlerinde adına rastladığım bu gizli kahramanın bana göre en mühim çalışmalarından biri 1989 tarihli cover projesi Stairway To Heaven / Highway To Hell albümüydü. İlk paragrafta söyledikleri de bu albümün bookletinde yer alıyordu. Yıllarca kulağımdan düşürmediğim bu kaset, şimdi artık dijital formuyla hala arşivimin en değerli parçalarından biri.


Albümdeki 8 stüdyo coverı arasında Ozzy Osbourne ve kadim gitaristi Zakk Wylde'ın adeta kanat taktığı Purple Haze, Cinderella'nın Move Over, Mötley Crüe'nün Teaser, Gorky Park'ın My Generation yorumları başta olmak üzere hiç sıkıldığım bir şarkı olmadı bugüne kadar. Drum Madness adıyla yorumlanan Led Zeppelin klasiği Moby Dick'ten ayrıca söz etmek gerek. Tico Torres (Bon Jovi), Mickey Curry (The Cult) ve babasının oğlu Jason Bonham'ın beraber ve solo takıldıkları bu davul epiği insanda korkunç bir davul çalma arzusu yaratır. Özellikle Bonham kendi bölümlerinde fena yardırmıştır. Finaldeki "Jam" hadisesi ise, stüdyoda iyi işler çıkarmış bu 80'ler abilerinin milli takım kurarak iki Elvis, bir Zeppelin şarkısından oluşan medley ile Lenin Stadyumu'nu inlettiği konser kayıtlarından oluşuyor.

İlk zamanlar ayrı ayrı dinleyip sevdiğim adamları aynı şarkıda ter atarken duymak gerçekten tüyleri diken diken eden bir deneyimdi. Cover cover üstünde bırakmayan, fellik fellik o konser kayıtlarını aratan bu proje, kendi zamanına bile çok fazlaydı. Yanyana gelemeyecekleri, ego çatışmaları sırasında çeşitli zayiatlar verebilecekleri düşünülen grupların kardeşliğine tanık olmak çok öğreticiydi. Kaldı ki geçmiş zaman kullanılmayacak bir albüm kendisi. Zaten coverlanan şarkıların kendisi zamansız iken bir de bu keyif verici yorumları duymak duble mutluluk veriyor. Nasıl ki albüm kapağında katılımcı grup ve şarkıcılara içtenlikle teşekkür ettiyse, biz de bu deneyimin fikir ve emek babası, güzel insan Bruce Fairbairn'e borçlu olduğumuz teşekkürü bu harikulade albüm sayesinde etmiş olalım.

1. Gorky Park - My Generation (The Who)
2. Skid Row - Holidays in the Sun (Sex Pistols)
3. Scorpions - I Can't Explain (The Who)
4. Ozzy Osbourne - Purple Haze (Jimi Hendrix)
5. Mötley Crüe - Teaser (Tommy Bolin)
6. Bon Jovi - The Boys Are Back in Town (Thin Lizzy)
7. Cinderella - Move Over (Janis Joplin)
8. Drum Madness - Moby Dick (Led Zeppelin)
9. "JAM" - Hound Dog (Elvis Presley)
10. "JAM" - Blue Suede Shoes / Long Tall Sally (Elvis Presley)
11. "JAM" - Rock and Roll (Led Zeppelin)

22 Nisan 2015 Çarşamba

7Zuma7 - Deep Inside


Eindhoven / Hollanda'da 1996'da kurulan stoner rock dörtlüsü 7Zuma7 (bu 7'leri ayrı yazıp yazmama konusunda çelişkiler var bu arada), kurulduğu günden bu yana şu kadar albüme, bu kadar single'a imza atmış, bilmem ne şarkılarıyla ortalığı kasıp kavurmuştu... demek isterdim. Ama ne yazık ki 1996-2000 arasında süren ömrüne sadece 5 şarkılık bir EP ve 1999 tarihli Deep Inside albümünü sığdırmış, 2000'leri görememiş bir grup olarak kalmış. Kısa kariyerlerine sadece tek albüm sığdırabilmiş gruplar hiç de az sayılmaz. Ama kaç tanesi Deep Inside gibi bir albüm yaptıysa hepsini dinlemek, hatta tek albüm temalı bir koleksiyon yapmak istiyorum. Deep Inside'ı o kadar sevdim ki, "keşke 7Zuma7'ın müzik yaşamı daha uzun sürüp daha çok albüm yapsaydı" ile "kariyerlerinin ilk, en iyi ve en son albümlerini yapmış müzisyenler olarak kalmaları onları daha da karizmatik, kült, seksi yapmış" cümleleri arasında kaldım.

On yıllara hitap edebilecek, yaşını hiç göstermeyecek, zamansız kalitedeki Deep Inside, standart stoner rock emareleri gösteren bir albüm olması yanında, klas rifflerle, vokal, gitar, bas, davul elementlerinin oluşturduğu güçlü enerjisiyle ve bu enerjiyi kanalize etme tercihleriyle yolunu buluyor. Adı duyulmamış, üstelik tek albüme sahip kısa ömürlü bir grup olmalarına rağmen, özellikle Black Sabbath'ın mirasını en verimli şekilde kullanan gruplardan biri olarak gördüm kendilerini. Üstelik sadece Sabbath değil, Purple, Zeppelin, The Who gibi efsaneler de grubun müziğine sirayet etmiş. 70'leri direk 90'lara bağlayan rock kültürünü yemiş yutmuş dediğimiz o diskografisi kalabalık gruplardan hiç ama hiç farkı yok.


Kurdeleyi kesen Mirrorman, daha ilk saniyelerinde bu retro rock kablolarına bağlı fişleri günümüz stoner rock prizlerine sokan bir şarkı. Over & Over & Over çıtayı biraz daha yükselterek grubun Zeppelin'e yakın tarafına biraz daha dikkat çekiyor. Enstrümantal Fistful Of Dolls, ritm gitarın yakaladığı tekrar eden riffin kanatları altında adeta sert bir meditasyon etkisi yaratıyor. One At A Time zekice kurgulanmış geçişleri ve distortion numaralarıyla beni kısa sürede kendine bağlayan şarkılardan biriydi. Hatta bir ara bu şarkıya gitarıyla Tom Morello'nun konuk olduğu bile sanılabilir. Savannah, şikayetçi olmadığım bu rock yoğunluğuna serin bir mola veren akustik lezzet taşıyor. Diamonds 2000, kalburüstü bir stoner albümde olmazsa olmaz uzun (9 dakika) psychedelic / sludge / doom metal girdabının sefasını / cezasını yaşatıyor.

Yine ritm gitarla tribal bir girdap yaratan J. Quicksand, groove ya da jam artık ne derseniz paket yapıp hakkıyla teslim eden Acid Manic ve Heroin Chic, kapanışa da The Who parçası The Seeker'ın eli ayağı gayet düzgün coverı derken, "bi daha" nidalarıyla başa geri dönüyoruz. Her ne kadar Deep Inside'ın ilk, tek ve son oluşundan dolayı yeraltı efsanelerinden biri olduğuna dair kişisel algımdan memnun olsam da, 7Zuma7'ın o hiç çıkarmadığı ikinci, üçüncü, beşinci albümlerini hayal etmeden duramıyorum. Belki de adamlar "uzun kariyerinde sadece bir albümleri iyi olanlar" listeme Deep Inside ile gireceklerdi. Şayet "zaten stoner, psychedelic, doom, Sabbath, Purple, Zeppelin, cover, akustik, enstrümantal, groove, jam ne varsa bu albümde yaptık, zirvede bırakalım" dedilerse adamın "deep"i olduklarını kanıtlamışlardır.

1. Mirrorman
2. Over & Over & Over
3. Fistful of Dolls
4. One at a Time
5. Diamonds 2000
6. Crawling
7. Savannah
8. Acid Manic
9. J. Quicksand
10. Heroin Chic
11. The Seeker

16 Nisan 2015 Perşembe

The Sonics - This Is The Sonics


1960 yılında kurulan, 67'de dağılan, 78-80 arası yine faaliyette olan, sonrasında kendilerinden güç bela haber alınan Amerikalı rock'n roll, garage, proto-punk (60'lar sonu, 70'ler başı nüksetmiş bir punk rock akımı) grubu The Sonics, bu süreye sadece 4 stüdyo albümü sığdırmış. Buna rağmen çeşitli beyanlarda Bruce Springsteen, Kurt Cobain, Jack White, Mudhoney, Guy Ritchie, Johnny Depp gibi isimlerin favori grupları arasında gösterilmişler. En son 1980'de Sinderella albümleri çıkan The Sonics, 35 sene sonra "daha ölmedik" dercesine hortlayıp This Is The Sonics albümleriyle The Zombies'e nazire yapıyorlar. Onları benim gibi sadece popüler garage rock standartları olan Have Love Will Travel ve Louie Louie ile tanıyanlar için "The Sonics Kullanma Klavuzu" niteliğindeki 2015 tarihli This Is The Sonics, yılın en görkemli ve anlamlı geri dönüşlerinden biri.

Son iki albüm arasında 35 yıl olunca ve grubun yaş ortalaması da 65'i bulunca, ekibi yeniden toplayarak domates yetiştirdikleri sahil kasabasından son bir albüm yapmak için ayrılan veteranlar gözümüzde canlanıyor. Ama performans ve sound açısından eksiği yok, fazlası çok bir albüm olarak This Is The Sonics'i 60'lı yıllardan kalma "remastered" edilmiş bir albüm sanmak mümkün. Açılışı I Don't Need No Doctor, kapanışı da Spent The Night gibi iki müthiş şarkıyla yapan grup, Leaving Here, I Got Your Number, Be A Woman, Bad Betty, Livin' In Chaos ve diğerleriyle oturduğu yerde bile adamı kan ter içinde bırakan enfes bir garaj&punk&rock&roll resitali sunuyor. Yine coverlar mevcut. Ama nasıl Have Love Will Travel ve Louie Louie'yi yıllarca onlarla özdeşleştirmiş isek bu şarkıları da hiç cover gibi görmüyoruz.

Larry ve Andy Parypa kardeşlerin kurduğu, türlü eleman değişikliklerine rağmen çekirdeğini koruyup kanlı canlı müzik yapmaya devam eden The Sonics'in günümüze kadar gelebilmesi çok iyi birşey. Böylece bu insanların bunca zaman sonra nasıl diri kalabildiklerini, torun torba sahibi olacak yaştaki solist Gerry Roslie'ın nasıl 25'lik delikanlılar gibi punk çığlıkları attığını, Rob Lind'in nefesiyle o tenor saksafonu nasıl azgın bir famme fatale kıvamına soktuğunu biraz daha yakından duyma fırsatı bulabiliyoruz. Uzun süre Washington / Tacomalılar Dayanışma Derneği gibi sadece konserlere ve toplama albümlere vakit ayıran The Sonics, 2015 tarihli albümüyle "işte biz buyduk, hala da buyuz" dercesine yeni nesile sıkı bir hatırlatmada bulunuyor.

1. I Don't Need No Doctor
2. Be A Woman
3. Bad Betty
4. You Can't Judge A Book By The Cover
5. The Hard Way
6. Sugaree
7. Leaving Here
8. Look At Little Sister
9. I Got Your Number
10. Livin' In Chaos
11. Save The Planet
12. Spend The Night

12 Nisan 2015 Pazar

Von Hertzen Brothers - New Day Rising


Mikko von Hertzen (vokal, gitar), Kie von Hertzen (gitar, geri vokal) ve Jonne von Hertzen (bas, geri vokal) adlı üç kardeşten oluşan Von Hertzen Brothers, sanki 5. albüm Nine Lives daha yeni çıkmış gibi hissettirirken iki yıllık aradan sonra New Day Rising ile arayı soğutmadan geri döndü. İlginçtir, 90'ların başlarında her biri Finlandiya'nın farklı gruplarında çalarken, ancak 2000 yılında biraraya gelip grup kurmaya karar vermişler. Kendi çevreleri dışında pek kimsenin bilmediği, tarihin tozlu sayfalarında kaybolup giden bu grupların ardından, kardeşin halinden kardeşi anlar misali 2000'lerden itibaren adeta kendilerini bulmuşlar. O zamandan beri de kardeş kardeş istikrarlı biçimde albüm yapıp konserler veriyorlar. İlk başlarda boş kalan mevkilere de kendileri geçmelerine rağmen davulda Mikko Kaakkuriniemi, keyboardlarda da Juha Kuoppala grubun sürekli üyesi olmuşlar. Gruba dahil olmak için bu isimleri bile yetecek iken, çok iyi müzisyenler olduklarını söylemeye gerek yok tabii.

Babaları 60'larda, amcaları da 70'lerde müzisyen olan biraderlerin armut misali dibine düştükleri bu geleneği aşama aşama geliştirdikleri, progressive rock adının hakkını verdiklerini düşünüyorum. Benim için her Von Hertzen albümü öncekinden biraz daha iyi gibi gelmiştir bu yüzden. Tabii bazen ufak tefek "acaba"lar yaşamıyor değilim. Dünya çapında tanınmaları ancak Universal etiketiyle çıkan 4. albüm Stars Aligned sayesinde olmuş ki, Opeth, Pain Of Salvation, Foo Fighters, Neil Young, ZZ Top gibi grupların konser açılışlarının aranılan isimlerinden biri olmuşlar. 2013 tarihli Nine Lives sayesinde artık iyice olgunlaştılar derken New Day Rising bu olgunlaşma kavramının da içini doldurarak istikrarlı gidişatı sürdürüyor. Progressive ve hard rock birlikteliğini, dinleyeni dışlamayan bir psychedelic rock dengesiyle rayına oturtan müzikleri, kardeş uyumu diye kafadan sallayabileceğimiz bir uyumla şarkılara yansıyor.


Albüme adını veren New Day Rising ile şanına yakışır bir açılış yapan grup, You Don't Know My Name ile gaza bastığında ne kadar keyif verdiğini cümle aleme gösteriyor. Başkası olsa iki şarkıda bir araya You Don't Know My Name sepiştirir, şarkının kendisinden de soğuturdu belki. Ama tadında bırakmak denen mantık ancak olgun gruplarda rastlanan bir durum. Tempoyu düşüren ama kalıbını güçlü tutan Trouble, birden fazla dinlendiğinde kıvama gelen şarkılardan. Albümün en iyilerinden Black Rain, ortalığı sakinleştirirken albüm ruhunu daha da belirginleştiren müthiş bir beste. Arka arkaya Hold Me Up ve Love Burns dinleyince grubun ticari mecralarda istese ortalığın tozunu atabileceğini, fakat bu becerisini kendi progressive mantalitesine uydurmak adına kullandığını, aynı zamanda albüm bütünlüğünü bozmamak için gayret sarfettiğini görmek mümkün. Dreams benzeri daha farklı (ve sevimli) tür gezintileri de bu gayretin meyvelerinden.

Albüm son üç parçaya doğru gayet iyi ilerlerken, Sunday Child ve The Destitute ile sanki yavaş yavaş içine kapanmaya, ikinci paragrafta sözünü ettiğimiz dışlamaya meyilli biçimde kişiselleşmeye başlıyor denebilir. Tabii bunun adı progressive rock ve her şeye hazırlıklı olmak gerek. Ama her ikisi de şimdilik kendilerini gizleyen, zamanla kafalara daha iyi oturacak şarkılar. Ne var ki kapanıştaki Hibernating Heart hakkında hiç de öyle düşünmüyorum. Böyle bir albümün finaline yakışmayan, lakin her Von Hertzen albümünde mutlaka 2-3 adet bulunan türden vasat şarkılardan biri bana göre. Albümle ilgili tek olumsuz bulduğum nokta da, ikinci yarının ortalarında başlayan bu düşüş ki, dinleyen herkes için bunun bir düşüş olması gerekmiyor. Son tahlilde Von Hertzen Brothers, bu albümde onları nasıl biliyorsanız öyleler. (Hatta biraz daha iyi vaziyetteler.) Şayet onları hiç bilmiyorsanız New Day Rising önemli bir fırsat.

1. New Day Rising
2. You Don't Know My Name
3. Trouble                                                                             
4. Black Rain
5. Hold Me Up
6. Love Burns
7. Dreams
8. Sunday Child
9. The Destitute
10. Hibernating Heart

7 Nisan 2015 Salı

Mos Generator - Songs For Future Gods


Washington dolaylarından bir üçlü olan Mos Generator, kurulduğu 2000 yılından bu yana 5-6 albüm çıkarmış, muhtemelen kendine has bir hayran kitlesi olan gruplardan. Tesadüfen 2012 tarihli Nomads'i dinleyip fena bulmadığım, bu adamların geçmişi var mı safhasında keşfettiğim 2007 albümleri Songs For Future Gods'u fena bulduğum için geri kalan tüm albümleri bana sıradan geldi. Stoner ve hard rock arasında seyreden, sert sevdiği halde olayın sırf sertlikten ibaret olmadığını gösteren Mos Generator müziği, bu sertlikten vücuda getirdiği şarkılarıyla Songs For Future Gods'da kendi zirvesine ulaşıyor bana göre. Sertliği kontrol altında tutmak, onu istediği biçimde yönlendirmek her zaman deneysel rock yaparak gerçekleştirilmiyor. Mos Generator bunu yaparken çiğ ve canhıraş bir anlayıştan ziyade, stüdyoda işlem görmüş lezzette şarkılar ortaya koyuyor. Tabii özellikle konserlerin canlı atmosferlerine de iyi gidebilecek şarkılar şeklinde.

Mos Generator referanslarından biri olarak Queen Of The Stone Age adının kullanılmasının en belirgin nedeni Songs For Future Gods albümüdür dersek, yukarıda anlatmaya çalıştığımız daha iyi anlaşılabilir. Özellikle grubun 1998-2005 arasındaki altın çağından izler taşıyan şu albüm Josh Homme vokaliyle piyasaya çıksa bir QOTSA albümü olarak pek falso vermez sanki. Riffleriyle hemen kulaklara kelepçe vuran Wizards Of The Prophecy Pen, Yes My Lord, Lumbo Rock, hele de kıvrak sounduyla albüm geneline ince sürpriz bir tat katan Acapulco Gold, bence grubun kapasitesini yansıtan en iyiler. Bilindik stoner hamlelerin yapıldığı Silver Olympus, Son Of Atom Smasher da albümün akışkanlığına katkı sağlayan şarkılar olarak yer tutuyor. Diğerleri ise bende pek iz bırakmadı. Zaten bir albümün iz bırakması için onda on yapması da pek gerekmiyor. Adı geçen şarkılar, karşımızda gerçekten kaliteli müzisyenlerin durduğunu yeterince gösteriyor. Ayrıca durduk yere adamın canı QOTSA çekiyor sayelerinde.

1. Silver Olympus
2. NandV
3. Son of Atom Smasher
4. Wizards of the Prophecy Pen
5. Into the Long Sleep
6. Yes My Lord
7. Lumbo Rock
8. Acapulco Gold
9. Sleeping Your Way to the Middle
10. Y'juana

4 Nisan 2015 Cumartesi

Lord Huron - Strange Trails


Ben Schneider ya da 2012 yılında Lonesome Dreams albümüyle müzik dünyasına ilk adımını attığı sırada benimsediğimiz adıyla Lord Huron, üç yıl aradan sonra yeni albüm Strange Trails ile ikinci adımını atıyor. Ondan ilk bahsettiğimde günümüz çakma folkçularına iyice giydirdikten sonra değeri daha iyi anlaşılsın istemiştim. Kendisi de sanki duymuş gibi çizgisini hiç bozmamış, Lonsome Dreams'i nasıl güzelce besteleyip, çalıp, söylediyse Strange Trails'i de öyle tasarlamış. Ne açılıp saçılmış, ne de iyice içine kapanmış. Bu dengeyi zaten ilk albümde de sağlamıştı. Gerçi bu öznel tarifler, artık farklılaşmanın gittikçe zor bir hal aldığı folk müzik türünü sevenlerin dimağında tam olarak nerede durur bilinmez. Lonesome Dreams'i ilk dinlediğimde 2-3 şarkıyı hemen havada kaptığımı hatırlıyorum. Strange Trails'i ilk dinlediğimde ise Fool For Love, The World Ender, Until The Night Turns, Meet Me In The Woods ve Louisa hemen etrafımı sardı. Özellikle ilk albümde tadında bırakmayı çok iyi bildiği western atmosferini yansıttığı şarkıların bu albümdeki yansımaları olan The World Ender ve Louisa'ya bayıldım. Demlendikçe daha da sevilecek Love Like Ghosts, The Yawning Grave ve La Belle Fleur Sauvage da yabana atılmamalı, kapanıştaki hüzünlü bir mezuniyet balosu dansına fon olabilecek The Night We Met de unutulmamalı.

Ben Lord Huron'dan aldığım tadı tarif edemiyorum. Bu tat o kadar basit ki, tarife bile gerek duymadığım için edemiyorum. Mesela sevmek için çok uğraştığım, "herkes seviyor, ben niye sevemiyorum" dediğim Calexico'nun yeni albümüyle peşpeşe dinledim bu albümü. Calexico'yu yine sevemedim ama anladım ki yıllarca Calexico'dan tam da Lord Huron'un müziği gibi bir şey bekliyordum. Country, americana, folk rock ve benzeri pekçok alt türden beklentilerim, o pastoralliği hakkıyla ve daha ulaşılabilir biçimde iletmeleri yönünde. Lord Huron, tempolu folk besteleriyle bir kır coşkusu, hüzünlü akustiğiyle de bir günbatımı huzuru vermeye çalışan müzisyenlerden. Ne olursa olsun mıymıntı şarkılarla dinleyenini uyutmayacak ölçüde müziğini şahsileştirmemeye gayret ediyor. Folk için bu çok önemli bir şey. Aşk, çiçek, böcek, günbatımı derken bu müziği kendine olduğu kadar başkalarına da yaptığını unutmayan bir folk anlayışı, Strange Trails gibi albümlerle tepemize nefes alacak mavi bir gökyüzü, altımıza da çıplak ayakla yürünesi yemyeşil bir yeryüzü koyuyor.

1. Love Like Ghosts
2. Until the Night Turns
3. Dead Man's Hand
4. Hurricane (Johnnie's Theme)
5. La Belle Fleur Sauvage
6. Fool for Love
7. The World Ender
8. Meet Me in the Woods
9. The Yawning Grave
10. Frozen Pines
11. Cursed
12. Way Out There
13. Louisa
14. The Night We Met